Aşağıdaki birkaç satırda size Einstürzende Neubauten’den bahsedeceğim. Evet, sadece bahsedeceğim. Sevenlerine yeni bir şey vaat etmeyen yazımız; EN sevmeyenlerin umrunda bile olmamayı, EN ile ilgili hiçbir fikri olmayanları ise ağızlarının kenarından ters dönmüş bir soru işareti formunda sarkan birçok e harfiyle başbaşa bırakmayı arzulamaktadır.
Not: Yazar, Einstürzende Neubauten’i, grubun ismini hiçbir yere bakmadan aklından yazacak kadar sevmektedir. Ne daha fazla, ne daha az. Tamı tamına o kadar.
Bir diğer not: Yazının başlığı “Die Befindlichkeit des Landes” adlı şarkıda geçen sözlerden alıntıdır. Aslında orijinali ve daha güzeli “mela mela mela mela malancholia. melancholia mon cher!” şeklindedir. Şimdiden söyleyeyim; yazı melankoliyle başlar ve bahçede biter. Tabii ki gerçekte melankoliyle de bahçelerle de ilgimiz bulunmamaktadır…
Mevzu bu dünyaya acayip sesler/sözler getirmeye yeminli bu gruptan açılınca, adettendir; söze isminin anlamını açıklamakla başlanır. Biz de öyle yapalım; Einstürzende Neubauten, “yeni binaları yıkmak” anlamına geliyor. Anlam böyle gelince de benim çağrışımlarla ateşlenen aklım taa lise yıllarında okuyup nedense unutamadığı bir dörtlüğe kadar gidiyor. Ezberimdeki haliyle şöyle:
“Bir şeyler yapıldığını görelim artık/korkunç kanlı suçlar işlensin/bıktık bu besili iyilikten/her şeyi yıkıp tüketen törelerden” – Heinrich Heine
Almanlardaki bu yıkıcılığa övgüyü ne yapmalı? Bence böylelerini öpüp de başımıza koymalı. Böyleleri derken misal Nietzsche, misal Heidegger… Örnekleri çoğaltırız da burada bir duralım. Derler ki EN, felsefesini Heidegger’in yapı ve yıkım kavramlarından yola çıkarak oluşturmuş. Peki bu yıkıcı abiler ne yapıyor? Nedir olayları yani, yıkım dedikleri “şey”, müziklerinde ve sahne performanslarında ne yana düşüyor? Şu yana; haklarında okuduğum bir yazıda deniyordu ki, Madonna nasıl her şarkıda kıyafet ve koreografi değiştiriyorsa, Blixa Bargeld ve tayfası da neredeyse her şarkıda enstrüman değiştiriyor. Enstrüman deyip de geçemeyiz çünkü bunlar metal ve plastik borular, demir levhalar, hava kompresörlerinden ağır sanayi hamlelerine kadar uzanıyor… Bir EN şarkısı dinlediğinizde kulağınızdan beyin kıvrımlarınıza, oradan merdivenlerle rüyalarınıza ne gibi öte dünya seslerinin ineceğini bilemezsiniz. (Blixa’nın çığlıklarına sonra değineceğiz. Nick’in de bu konuda söyleyecekleri var zira). Bir daha aç parantez, böyle gürülgürülgürültülü bir grubun “silence is sexy” diye bir albüme sahip olmaları da ilginç ve (kalıp) yıkıcıdır bir bakıma. Bu kez parantez içinde aç parantez, (yazara konulan teşhis: çene düşüklüğü), silence is sexy albümünde bir şarkı vardır (ich bin’s), o şarkıda da şöylesi bir söz: ich bin leer, ich bin nichts (ben boş değilim, ben bir hiçim). Şimdi kapatın bütün parantezleri…
Biz yine dönelim farklı “enstrüman” kullanımı hadisesine. Tabii ki bu, sadece sahnede şov amaçlı yapılmıyor. Şu alıntıya bakın, ne olur:
Thirsty Animal single’i icin EN ile stüdyoya giren Rowland’s Howard, bu eşsiz tecrübesini şöyle anlatmaktadir: Blixa’nin vücuduna mikrofonlar bağlamış onu yumrukluyorlardı ve çıkan sesleri kaydediyorlardı. Stüdyonun zemini etle döşenmişti sanki, yine onlarca mikrofon bağladıkları bir köpeğin midesinden gelen sesleri kaydediyorlardı. Orada öylece durdum ve kemik/et yığınlarının arasında gitarımı çaldım.
Tüyler diken diken…
Yeryüzünün en güzel adamı (ben demiyorum, bir arkadaş diyor)
Şimdi yazarın bildiğini okuyucudan saklamama noktasına gelmiş bulunuyoruz. İş bu yazı, EN üzerine gibi yapıp da (tabii ki) Blixa’ya methiyeler düzme amacı taşımaktadır. Einstürzende Neubauten’in kurucusu, gitaristi, solisti, söz yazarı, klip starı, falanı filanı Blixa Bargeld; malum, Nick Cave’in kötü tohumlarının da en bitanesi… Her ne kadar yolları ayrılmış gibi görünse de Nick Cave’in Blixa’ya olan sevgisi eşine az rastlanır ve tükenmeyecek büyüklükte.
Bilmiyorum siz bir starın, hem de kendi alanındaki bir diğer star için “yeryüzündeki en güzel adam” dediğini duydunuz mu? Duymadıysanız kulak verin, çünkü dünyanın en şahane sesli adamlarından biri konuşuyor:
“…orada büyüklüğün aleladeliği içinde bir adam duruyordu; ganimetlerinin arasına dikilmiş mağrur bir Napolyon, ordusunu selamlayan muzaffer bir Sezar, çarmıha gerilmek uzere bir İsa. Blixa Bargeld… Yeryüzündeki en güzel adam…”
“Ruhunda devedikeni” başlıklı yazısından…
Çığlıkla kesilen…
Blixa’nın alamet-i farikalarından biri de çığlıkları… İşyerinde masaya koyduğum kulaklıktan taşarak iş arkadaşlarımın bana garip gözlerle bakmasına neden olan (Kollaps çalıyordu), bana Kosmos’un Battal’ını -ne de güzel- çağrıştıran insan/ dünya dışı bir acayip ses…
“Daha önce hiç bir yetişkinden duymadığım bir sesti. Sanki bir çocuk ağlıyordu ya da canı yanan bir kediden geliyordu. Ama oysa ki sadece Blixa’nın boğazından çıkan bir sesti.”
Nick Cave ilk kez televizyondan izlediğinde Blixa’yı, işte bunları söylüyor. Bu hayranlığı görünce, Blixa, The Bad Seeds’ten ayrılmış olsa da, The Weeping Song’u artık sahnede birlikte belki çok nadiren söyleyecek olsalar da, Nick’in bu şarkı öncesi “Bu şarkı sonsuza kadar Blixa’nındır” demesi kulağa ne kadar da gerçek geliyor.
Hell yeah!
Blixa Bargeld gibi adamlara bakınca hınzır bir espri anlayışları olduğunu bir çırpıda seziyor insan. Grubun klipleri zaten bu humour’u ortaya seriyor ama bir de konser anları var. Bunlardan birinde Blixa’nın seyircilere söylediği söz gibi mesela:
Unutmayın, bir gün yaratıcınızla yüzyüze geldiğinizde “En sevdiğin grubu gördüm” diyebilirsiniz.
Bahçede bitirelim
Başlarken söylediğim gibi sadece sevdiğim bir gruptan ve özel olarak sevdiğim bir müzik adamından bahsettim. Ve The Garden eşliğinde bitirmek istiyorum. “You will find me, if you want me in the garden/Beni bahçede istersen, bulabilirsin” diyor Blixa. Bence baya derin konuşuyor… Bir kulak verin. Ha, bir de şarkının klibine göz atın. Sonra eminim ki bahçede buluşuruz. Hatta bazılarımız bahçe duvarını bile aşacaktır, bir çığlıkla…
[intense_content_section background_type=”color” background_color=”#000000″] [intense_video video_type=”vimeo” video_url=”http://www.vimeo.com/36556349″] [/intense_content_section]
✪