Sizi en çok hangisi etkilemiştir? – Söylenecek ne güzel şey bu! Kaç silinmez görüntünün hafıza oluşturabileceğini henüz bilmeyen kaygısız, mutlu gençler. Genel olarak bu tür bir soruya cevap vermediğim doğrudur (örneğin ‘Hangi on film?’, ‘Issız bir adada hangi on kitap?’ ve aynısını size de yapabilirdim) ama okuduğumda kendiliğinden ortaya çıkmayan sadece bir imge vardı. Tam olarak aklınızdakine karşılık geldiğinden emin değilim, ama işte burada olduğu için onu size veriyorum; ne isterseniz onu yapın. Söylemeye gerek yok, eğer bana sık sık olduğu gibi, asıl konuyu kaçırdığımı düşünürseniz, hiç gücenmem.
En iyi dileklerimle, Chris Marker
Müziğin etrafında imgeler uçuşur Chris Marker
Tarihini bulmak kolay oldu: Filistin limanlarından İngilizler tarafından geri çevrilen, Fransa tarafından reddedilen Exodus’ın (Göç) dört bir yana dolaştığı yıldı: bazıları kendilerini Hamburg’da başlangıç noktasında buldu (Treblinka’ya kadar yolun geri kalanını trenle almak zorunda bırakılacaklardı, bu onlara bir şeyleri hatırlatacaktı) – özellikle iki gemi Juan les Pins’te takılı kaldı, biz ise orada caz müziği eşliğinde dans ederken, akşam karanlığında ışıklarının yandığını görürdük. Savaş hâlâ bu tür bir uyumsuz kolajın sıradan bir çılgınlık gibi görünmesi için yeterince yakın gibi gelirdi, başkalarını görmüştük. Kulüpte o gün Bernard Peiffer çalıyordu. Büyük Fransız piyanist, yakında Amerika Birleşik Devletleri’nde kariyer yapmak için aramızdan ayrılacaktı. Karısı Monique Dominique, ilahiler söylerdi, ki ilahileri büyük siyahi şarkıcıların vibratosuyla seslendirebilen birkaç beyazdan biriydi. Ve olağanüstü bir mızıkacı olan Dany Kane. Ekibi artık unuttuğum basçı ve davulcu tamamlıyordu.
Ara verdiklerinde Dany Kane’in gidip bir sütuna yaslandığını gördüm, çaldıkları küçük sahnenin altında, deniz manzarasının en doğrudan olduğu o noktada hafifçe, müziğe baskın gelse de neredeyse duyulamaz konuşmaların sesleri arasında, Bernard’a biraz önce You Go To My Head sırasında eşlik ettiği mızıkasıyla Hatikvah’nın melodisinin birkaç notasını boşluğa saldı. Kutsal ikonlar üzerine yemin ederim ki bu bağlantıyı kurabilecek tek kişi bendim. Dany Kane Yahudi’ydi. Kaygısız eğlencenin olduğu bu yerden, kamplardan bildikleri koşullardan sadece biraz daha iyi şartlar altında kıyıdan kıyıya sürüklenenlere bir mesaj gönderdi o an. Onun için, onlar için çaldı, denize döndü, kimse onu duymadı ve kimse melodiyi tanıyamazdı.
Bugün, elli küsur yıl sonra, o dönemin ve ardından gelen her şeyin o baş dönmesini hissederken, Hatikvah henüz var olmayan bir devletin marşı değilken, Altı Gün bir savaşın değil aslında daha da eski bir zamanda sadece bir bisiklet yarışının adı olduğunda ve Vel d’Hiv’in 1 tutuklanma anlamında olmadığı, aslında ‘tutuklanmanın’ da sadece henüz haydut olarak nitelendirilmeyen haydutlara karşı bir polis baskınını çağrıştırdığı zamanda, ki artık haydut da demiyoruz, sözcük Orta Çağ zamanından dönüşmüş, savaştan sonra işte o sözcük garip bir şekilde yerini bulmuş oluyordu, bu uzun kaçırılmış fırsatlar, yerine getirilmemiş sözler ve kesinlikle aşılamaz nefret zincirinin tepe noktasında başımın döndüğünü hissettiğimde, sanırım neyin ne olduğunu yerine koymak için kitaplar ve kitaplar ve kitaplar gerekecekti, yine de kimseyi ikna edemezdik, veya sadece hafızanın derinliklerinden çıkarıp tekrar duymamız gerekecekti, savaştan bir akşam sonra Juan les Pins’in alacakaranlığında bir mızıkacının çıkardığı fark edilemez ve yok edilemez melodileri. ✪