[av_dropcap1]B[/av_dropcap1]ibi-la-Purée, Paris’te bir aylaktı, bir flâneur, bir bohem gezgindi. Paul Verlaine’in de yakın arkadaşıydı. William Butler Yeats, Paris’te Paul Verlaine’i ziyaret ettiğinde bu yersiz yurtsuz Parisliyle de karşılaşır ve ismini anmadan kitabında bahseder. Verlaine, Yeats’i “Bol kahve ve sigara var” diye davet etmiştir. Yeats, Verlaine’in kafeslerde kanaryalar ve duvarlarda çizimlerle dolu evinde oturup sohbet ederken Bibi-la-Purée gelir ve bir ip bağladığı pantolonuyla Yeats için kocaman bir şaşkınlık unsuru şeklinde oturur. Verlaine “Çok benzediğinden kendisine XI. Louis deriz, şeker adamdır” diye tanıtır.
Bibi-la-Purée takma adını alacak olan André-Joseph Salis, tam doğum tarihi bilinmese de, 19.yy ortalarında doğar ve 1903’de ölür. Paris’te sokaklarda yaşar. Pabuçları boyar, parlatır, çiçek ya da kitap satar, bazen “sakal peşinde koşar.” Tamamen kente ait, şehrin genişleyen kaldırımlarıyla bütünleşen bir karakterdir. Çoğunlukla Montmarte ve Latin Quarter’da takılır. Etrafın verdiği absinthe ve kullanılmayan elbiselerle idare eder. Özellikle, neden bilinmez, şemsiyelere pek bir düşkündür. Arada, gümüş işlemeleri olan, ipekten şemsiyelere karşı ellerine hakim olamaz. Ertesi gün ise, “Ben mi almışım şemsiyeleri, ben? Bibi-la-Purée? Asla mösyö, asla…” diye karşı çıkar. Bibi’nin şemsiyeleri, ozanların şarkılarında geçer, kafeler müşterilerine verdikleri şemsiyeler için “Bibi’den alınmıştır” notu düşer.
Ağzından düşürmediği sigarası, elinde şık bir şemsiye, şapkasında çiçekle sokaklarda kendisine has, güvenli bir edayla gezinir. Arada sırada hakim karşısın açıkmak zorunda kalırsa, meskeni sorulduğunda “Buraların kralıyım” der. Ayakkabı boyama işinde tek bir müşterisi vardır, o da yeryüzünün en büyük şairi olarak gördüğü Paul Verlaine’dir… Verlaine ne zaman sokağa çıksa Bibi-la-Purée hemen işine koşar. Verlaine bir keresinde kendisine karşılığını vermek istediğinde, gerçekten de bir kral edasıyla reddetmiştir. Bakımına dikkat eder ve düzenli olarak Seine nehrinde yıkanır, önemli bir işi de Verlaine’e içki sonrasında eve kadar eşlik etmektir. Verlaine tökezlemesin, der soranlara. Aslında genelde Verlaine ile ikisi kolkola sarhoş yürümektedirler ve kimin kime yardım ettiği belirsizdir.
1896’da Verlaine ölür. 20.yy’ı görmeden giden şairin tersine Bibi-la-Purée 1903’e kadar dayanır ve 20.yy’dan hiç de hazzetmez. Zaman dandy’lerin, aylakların zamanı değildir artık. Şehir değişir, barındırdığı insanları dönüştürür. Bibi-la-Purée gibileri için yaşam alanı kalmaz.
Verlaine’in cenazesi ihtişamlı olur. Devletin önde gelen insanları da şairi uğurlayan 5000 kişilik kitleye karışır: 10 Ocak 1896′da, Quartier Latin mahallesinde yağmur altında bir tabut geçti[1. 10 Ocak 1896′da, Quartier Latin mahallesinde yağmur altında bir tabut geçti. Ardında zamanın en ünlü kişileri vardı. Vachette meyhanesinin patronu haykırdı: Bu ayyaşın törenine Bakanlar da geldi ha! Verlaine’in Cenazesi hakkında link] Dönemin ünlü karakteri Count Robert de Montesquiou (Bibi-la-Purée’nin kendisinden hoşlanmadığı bilinir), Bibi-la-Purée’nin tabutun hemen arkasında yer almasına karşı çıkar ve aylağı uzaklaştırır. Bibi-la-Purée, cenazesi için özenle Verlaine’in gömleklerinden birini giymiş ve cenazede acı acı ağlamış olan Bibi-la-Purée, şair ile en çok vakit geçiren insan olarak intikamını alır: Cenazeye o yağmurlu günde katılanların bir ağaca dayadıkları, kendisinin en sevdiği nesne olan şemsiyelerden kayıtlara geçtiği kadarıyla on beş tanesini yürütür. Gümüş işlemeleri olan, ipek şemsiyeler… ✪