– Canlı mal, insanı canlı tutar.
Bunu bir kasaptan duymuştum. Türlü biçimde saçmalıklarla dolu bir yöntemle kıkırdayarak söyledi. Sonra sesi birden analı babalı sesine özgü bir sarsılma gösterdi:
– Kendine dikkat etmezsen çocuğuna akıl veren çok olur, dedi.
Bu düşünceleri onu bir yaş daha ele veriyor diye düşündüm. Kendini çocukluğunda saklandığı bir dolapta unutmuş birine söylenecek sözler değildi, bunlar. Kendince deneyimlerini paylaşıp sonra da yaptığı iyilikten beceriksizce haberdar eden kemerli bakışları, kendinden eksilmeyeni paylaşmanın fayda getirmediğini bilmiyordu. Kulağını kaşıyarak işini bir yana bırakıyor, duracak hali olmasına rağmen konuşmasını sürdürüyordu. Ölçüsüz bir düş görüyor olmalıydım. İyi niyetine hoşgörüyle yaklaştım, olmadı! İstemesem bile, varlığımı hatırlatmak adına içinde ismimin geçtiği cümleler kurması yeterliydi. Ağzından çıkarttıklarıyla kulağım tıkandı. Bonfilemi tabağımdan çalıyormuş gibiydi. Alnımı kuruladım,
– Kendi burun deliklerine bak önce, dedim ve dükkandan çıktım. Tartışmayı kolayca sokakta tatsızlığa vardırmıştım. İşaret parmağının kurbanı oldu.
Dünyaya ne söylense üzerime alındığım o dönemde, bunca alınganlığımın tek sebebi olarak A.’yı görüyordum. Türeyen küskünlükler görür görmez haklılık taslıyor, talihsiz açıklamalar itici eylemleri dile getiriyordu. Özveriye hazır olduğum koşulları bile sunmadan, beni neden kendisiyle ilgili alışkanlıklarımla başbaşa bırakmıştı ki?
Şimdi, günler sonra, o kasapla yaşadığımız tatsızlığı bir dostluk havası içinde anarken,
– Kuzuya inek sütü iyi gelir, diyorum, gülüşüyoruz ve hazırladığı bonfilenin hala bir alışkanlığı doyuracağını bilmiyor. ✪