[Y]akında istanbul’a dönüyorum. Bugün Dr. Morgan’a gideceğim, ilaç vs. için görüşeceğim. İçim karışık – düşüncelerle değil, bulanık. Yalnız, vaktim ve kafa gücüm olursa ‘Eylembilim’ ve ‘Geleceği elinden alınan adam’ adlı hikayelerimi bitirmek istiyorum. İkisinin de ana hatlarını bu deftere yazmıştım, ama yazacak kuvveti ve düşünme çabasını kendimde bulamıyorum. Belki bu deftere bazı ayrıntılar yazabilirsem bir yerden yürütmeye başlıyorum -başlayacağım- diyebilirim. Bu çaba bana çok anlamlı görünmüyorsa da bütün günümü aynı sonuçsuz düşüncelerle geçirmekten daha yararlı olabilir. Üstelik ‘eylembilim’in belki Türkiye için -iyi yazılırsa- bir şeyler ifade etmesi mümkün olabilir. Tabii önce bana tamam gelmesi şartıyla. Artık kafamın bulanıklaştığını ve saçmaladığımı düşünsünler istemiyorum. ‘Onlar’ için bir şey yazmanın gerginliği değil bu; ama gene de -düşünme zorluğunun dışında- bir gerginlik duyuyorum bu nedenle. Biraz önce ‘eylembilim’in son sayfasını da -yarım kalmıştı- bulamadım. Bu küçük evde kağıtların kaybolması olur şey değil. 36. sayfa cümlenin hatta kelimenin tam ortasında kesilip kalmış. Neyse bu hiç önemli değil. Bu deftere gerçekten bir şeyler not edebilirsem -Papi benden bir hafta on gün önce gidecek- kendi başıma hikayeyi biraz yoluna koyabilirim. Tabii bu güne kadar neler kurdum, ne kadarını gerçekleştirebildim ayrı mesele. Belki, bir iki kişinin dediği gibi ancak kendini ve aklına nasıl geliyorsa öyle yazan biriydim; ben de son zamanlarda buna gittikçe daha fazla inanıyorum. Oysa Mustafa İnan da başladığım bazı değişik şeyler vardı sanki. Ya da bazı şeyleri kendime göre anlatmayı deniyordum. Düşüncem geç gelişti, biraz geç başladım; biraz da erken bırakmak durumunda kalıyorum. Geleceğini kaybetmek yaşanan zamanı da boşlaştırıyor. Ne yapalım, henüz biraz da ayakta durma gücüm var; deneyelim, sonuç almaya çalışalım.
Oğuz Atay, 3 Ekim 1977, Londra