Jeremy Revenue: Artık protesto etmiyorlar, intihar ediyorlar

Söyleşi: Erman Akçay Çeviri:  Evren Evrim Önal Jeremy merhaba, söyleşiyi kabul ettiğin için teşekkürler. İnternet ortamında seninle ilgili hiçbir bilgiye erişemedik. Dolayısıyla merak ediyoruz, bilinçli bir gizlenme söz konusu mu? Bununla ilgili ilginç birşeyler söylemek isterdim ama gerçek şu ki bir web sitesi oluşturmak, weblog ya da fb sayfası açmak gibi şeylerle hiç ilgilenmiyorum. İşlerimin görülmesi ve bir dinamik elde etmek için bunu yapmam gerektiğini biliyorum ama zamanım yok. Bir işimin olmasının yanı sıra evde çizim yapıyorum. Kendime her zaman şöyle diyorum: Görülmeye değer olacak daha iyi çizimler yaptığımda, işlerimi sergileyeceğim. Ayrıca işlerim -ki 4 ya da 5 yaşından beri

Söyleşi: Erman Akçay
Çeviri:  Evren Evrim Önal

Jeremy merhaba, söyleşiyi kabul ettiğin için teşekkürler. İnternet ortamında seninle ilgili hiçbir bilgiye erişemedik. Dolayısıyla merak ediyoruz, bilinçli bir gizlenme söz konusu mu?

Bununla ilgili ilginç birşeyler söylemek isterdim ama gerçek şu ki bir web sitesi oluşturmak, weblog ya da fb sayfası açmak gibi şeylerle hiç ilgilenmiyorum. İşlerimin görülmesi ve bir dinamik elde etmek için bunu yapmam gerektiğini biliyorum ama zamanım yok. Bir işimin olmasının yanı sıra evde çizim yapıyorum. Kendime her zaman şöyle diyorum: Görülmeye değer olacak daha iyi çizimler yaptığımda, işlerimi sergileyeceğim. Ayrıca işlerim -ki 4 ya da 5 yaşından beri çiziyorum- oldukça büyük ve bir bilgisayar ekranından görebilmek kolay değil. Bugünlerde ‘tumblr’da weblog açmaya çalışıyorum… Yani, hayır, kasıtlı olarak gizlenmiyorum.

Çalışmalarında gözlemlediğimiz kadarıyla inatçı bir şekilde kaza, yaralanma, rehin alınma, şiddet, intihar ve ölüm temalarına eğiliyorsun? Ölüme olan bu takıntı nereden kaynaklanıyor? Neden böyle bir dil geliştirdiğini biraz açabilir misin?

Evet, işlerimde şiddet var. Kapitalist toplumda şiddet her yerde. Hatta medya ve televizyon reklamları konfora ve barışa methiyeler dizse de, kapitalizm 1914’ten beri dünyanın her yerinde kesintisiz savaşını sürdürüyor.

Ciddi ciddi çizimler yapmaya başlamadan önce, punk müzikle ilgileniyordum, daha doğrusu gerçekten şiddet içeren bir tür olan grindcore ile. Grubumun adı “Öpstand”dı ve müziğimiz aşırı saldırgan, şarkı sözlerimiz oldukça politikti. Bir bakıma çizimlerimle de aynı şeyi yapmaya çalıştığımı düşünüyorum, politik unsurlar daha soyut olsa da.

Hikayeleri okumakta zorlanıyorum. Resimlerindeki katil ve kurban ilişkisi ile nasıl bir dengeyi resmetmeye çalışıyorsun? Buna kapitalist sistem ve kurbanları diyebilir miyiz?

Hikayeler var tabi ama hikayelerin konusunu anlamak zor. Hikayeleri bozmak için bir sürü şey birden koymaya çalışıyorum. Bu bazen işe yarıyor, bazen de hikayenin ne hakkında olduğu anlaşılıyor ve ben başarısız olmuş oluyorum. Herkesin çizimlere farklı yorumlar getirmesi hoşuma gidiyor. İnsanları çizimlerim hakkında konuşurken duymak biraz komik çünkü her zaman benim hiç aklımdan geçmemiş hikayeler düşünüyorlar. Kapitalizm ve  kurbanları… Çizimlerimi yaparken içine günlük yaşamdan resimler koyuyorum, özellikle şiddet barındıran savaş konulu fotoğraf gazeteciliğinden, kapitalizmin dünyanın dört bir yanında neden olduğu yıkımdan. Çizimlerim bunların dışında bizim toplumumuzun depresyonu hakkında konuşur. Emekçi sınıfın yıkımı gerçekleşti, tüketildi. İnsanlar, böylesine şiddet barındıran bir toplumda, kolektif değişim umudundan yoksun bir şekilde, bireysel var oluş savaşı veriyorlar.

[su_pullquote]Artık kolektif bir umudu besleyecek, ayakta tutacak hiçbir şey yok.[/su_pullquote]

Bordeaux’da yaşıyorsun; Fransa’da gündelik hayat, insanlar nasıl? Sanatın ve kültürün merkezi olan batı’nın kültürel anlamda tıkanıklık yaşadığı bir döneme girdiğini düşünenler var. Bu konuda bir şeyler söylemek ister misin?

Fransa’da günlük yaşam… Burası zengin bir ülke dolayısıyla her şeye sahipsiniz. Yani ulaşım, altyapı, tesisler, bilgisayar, her yerde web falan… Burada hayat, Peru’yla ya da Somali’yle karşılaştırıldığında çok daha kolay. Ama tabi bu herkes için kolay olduğu anlamına gelmiyor. Eğer bir işin yoksa, burada hayat hiç kolay değil. Eğer bir göçmensen ya da müslümansan, bir işin bile olsa burada hayat hiç kolay değil çünkü çok büyük bir baskı altındasın demektir. Ücretli çalışan birçok insan, “Yeter artık” der gibi çalıştığı fabrikada ya da ofiste intihar ediyor. Son yıllarda sanki bu yeni bir fenomen. Antidepresan ilaç tüketiminde dünya rekoru Fransa’nın. Bu ülkede iyi hissetmek çok zor. Sanırım bu duruma iki açıklama getirilebilir. Herşeyden önce Fransa oldukça bireysel bir ülke ama aynı zamanda politik ve kolektif düşünme konusunda da oldukça idealist. Günümüzde politik ve idealist duruş çökmüş durumda. İşçi sınıfı hareketi ve sınıf savaşı yenik durumda. (Hemen söyleyeyim: İnsanlar artık protesto etmiyor, intihar ediyorlar.) Ve artık kolektif bir umudu besleyecek, ayakta tutacak hiçbir şey yok. Yani, Fransa depresif ve bireysel. Politikacılar asıl problemin göçmenlerden ve müslümanlardan kaynaklandığına insanları inandırmaya çalışıyorlar. Gerçekten çok utanç verici. Oldukça kapalı bir ülke ve bu daha ne kadar süre böyle devam edecek bilmiyorum. Fransız baharına ihtiyacımız var!

Yapabileceğim ikinci açıklama ise -hatta bu sorduğun soruyu cevaplandırabilir belki- Fransa’nın özellikle kültürel anlamda dünyanın gözünden düşmesi. Fransa geçmişte büyük sanatçıları, yazarları, entellektüelleri ile önemli olan bir ülkeydi. Dünyadaki tüm ülkeler yeni ve büyük şeyler yaratıyorlar şimdilerde. Belki Fransa da Batı Avrupa’nın tamamı gibi, kendiyle ilgili şüpheye düşmüştür.

Bir sanatçı olarak yaşadığın düzene bakış açını öğrenebilir miyiz?

Kapitalist bir dünya. İnsanları kapitalizme karşı hiçbir şey bir arada tutamadığında, daima aynı şey oluyor: eski kapitalist sistem sınıf atlıyor ve her şeye sahip oluyor. Ve kendi egemenliğini meşrulaştırmak için ideoloji üreten, savaşlar çıkaran, petrol gaz gibi yeryüzü kaynaklarını kontrol etmeye çalışan bir kapitalizm.

Sistemi değiştirmek için bir şeyler yapmak çok zor. Toplumu yalnızca kitle hareketinin değiştirebileceğine inanıyorum. Yıllar önce Marxist hareketin içindeydim ve hala militarist eyleme inancım tam. Ben kişisel olarak bırakmayı tercih ettim. Militan olmak yapılacak iyi bir şeydi. Bana çok şey kazandırdı ama harekete hiçbir şey katmadığımı ve bu konuda da kendimi iyi hissetmediğimi fark ettim. Ama kim bilir, belki ilerde devam ederim.

Bilmiyorum ama bir sanatçı olarak eğer işlerimin politik bir yanı varsa da, bu kesinlikle politika yapmaktan ya da militan hareketten tamamen farklı. Çizimlerimle herhangi bir şeye karşı gerçek bir mücadele verdiğimi düşünmüyorum. Yalnızca bu yaptığım şeyin daha verimli, etkili olduğunu ve beni uyanık ve hayatta tuttuğunu hissediyorum.

Fransa’nın son dönemki dış politikalarını nasıl yorumluyorsun? Fransa’yı az da olsa Anti-Amerikan buluyor musun? Ayrıca Arap Baharını ve benzeri hareketleri destekleyen hatta doğrudan hareketin içinde yer alan batılı güçler için ne söylemek istersin? Sence bir şeyleri değiştirebilirler mi?

Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri müttefikler. Sanki bazen her konuda tam olarak anlaşamıyorlar. Ama temelde aynı dış politika anlayışına sahipler. Fransa, Afganistan’da ABD ile birlikte yer aldı ve daha sonra Libya’da. Şimdilerde Fransa gaz şirketlerini, petrol şirketlerini ve başka diğer şirketleri savunmak için Mali’de.

Arap Baharı’na gelince… Orada neler olduğunu söylemek oldukça zor. O insanların düşüncelerini dile getirmeleri çok olumlu bir şey ve protestolarıyla toplumu değiştirebilirler. Gerçekten harika! Umarım batılı güçler ve Fransa hiçbir müdahalede bulunmaz ve insanlar kendi seçimlerini yapar, kendi değişimlerini gerçekleştirirler. Batılı güçlerin herhangi bir yerde olumlu etkilerde bulunabileceğine asla inanmayacağım. ✪