Masanın Resmi / Fotoğraf: Kara / Model: Emine Yılmaz

Soru ağacı – İsimsizlik – Adaş kuş

Acaba gülüyor muyum? Uyandığımda masanın üstü çimlerle doluydu. Topraksız çimler. Şaşırmadım ama uzunca izledim. Belki de ben böyle şaşırıyorumdur.
Eylül '11

Masanın Resmi / Fotoğraf: Kara / Model: Emine Yılmaz
1.Gün: Şehre indim. Beni görmesi gereken kişi gelmedi. Adımı bilmiyorum. Öğrenemeden de hareket edemem. Onu beklemek zorundayım. Neyse ki istediğim masa ve kitaplar hazırlanmış. Sonsuz kelimeler arasındayım.
2.Gün: Bugün de gelmedi. Adımı hala öğrenemedim. Masadan birkaç defa kalkıp balkona gittim. Yunus’u düşündüm. Bence yalan söylemeliydi. Başka türlüsünü anlatamıyoruz, anlamıyoruz da. Belki şair bile değildi. Kimse ile görüşemiyorum. Ses kayıt cihazına birkaç yalan söyleyip dinledim. Doğru olma ihtimali olan varsayımlar aslında. Yine de yalan. Dosdoğru olup yaşlanmaktan korkuyorum.
3.Gün: Salı günleri kimse gelmez. Nerde olursam olayım yalnızımdır. İzin günüm. Belki de onun izin günü. Bugüne özel birkaç film olur hep masamda. Biraz da resim. Eski insanlar… Talihli ve İstanbullu birkaç kelime. Birinde şöyle yazıyor; 1972 Azizim Reşat ile Moda Sahilinde.
4.Gün: Masamı bugün tamamen boşaltmışlar. Bu gitmem istendiğinde yapılır ama bir ismim olmadığına göre gidemem. İsmim geldiğimin kanıtıdır. Gelmediğime göre gidemem. Bu kadar belirsizlik arasında dosdoğru olmak zor. Bir kalem bile bulamadığım için masanın sol tarafına çakımla kazıyorum bunları.
5.Gün: Sabah kalktığımda masada kalem ve biraz kâğıt vardı. Kâğıtları saymadım, hiçbir şeyden anlam çıkarmak istemiyorum. Kapının yanından da ayrılamadım tüm gün. Masadan uzakta, kapıya yakın. Başka bir kapı daha olabilir. Tam emin değilim ama yarın ilk işim onu aramak olacak.
6.Gün: Böyle bir yerle daha karşılaşmıştım sanki. Detayları değil de fotoğrafı hatırlıyorum. Zaten başka ne hatırlanabilir ki. Masanın üstünde bir kum saati vardı bugün. Bir de oyuncak tren. Ray yoktu. Kum saatinin içi de büyük taşlarla dolu. Kapıyı bulamadım. Bugün de gelmedi.
7.Gün: Kendimle konuşurken bir isme ihtiyacım olmuyor. Ama bir kapıya ihtiyacım var. Masada sadece bir resim vardı sabah. Tanıyamadım. Benim bir adım olmadığına göre onun da olmamalı. Resimle kendimi hep eşit tutmaya çalışıyorum. Bunu ona âşık olmaktan korktuğum için yapıyorum biliyorum. Dosdoğru olmak çok zor… Kim bilir, Kaç sevgilisi vardır bir resmin?
8.Gün: Bugün de gelmedi, resim de gitmemiş. Gelmeyenleri beklemek, gitmeyenleri beklemek. Hep beklemek. Ve bunca bekleyişlere isimsiz şiirler… Şiir mi? İsmim bile yokken mi? Sandalyeye oturuşum bile değişti. Balkona çıkmadım. Beklemek çoğul mu?
9.Gün: Pek bir şey olmadı bugün. Diğer günlerde de olmamıştı. Hele o günlere bugünden bakınca… Aslında bugün, ben de pek yoktum. Ben kim? Resimdeki ben olabilirim. Ayna bulamadım.
10.Gün: Yine Salı. Hiç kimsenin gelmeyeceğine o kadar eminim ki. Ama yine de gözüm kapıda. Resmin arkasına birkaç cümle yazdım. İstanbullu cümleler. Bir de hayalimdeki beni çizdim. Pek hayalime benzemedi. Yarın yeni ümitler demek… Tüm yeteneksizliğime rağmen.
11.Gün: Fotoğrafın arkasına yazdıklarım silinmiş. Sadece noktalarım duruyor. Kelimeler olmadan noktalar bir piç gibi. Kapıyı tekmeledim ama çekip gidemedim.
12.Gün: Acaba gülüyor muyum? Uyandığımda masanın üstü çimlerle doluydu. Topraksız çimler. Şaşırmadım ama uzunca izledim. Belki de ben böyle şaşırıyorumdur. Resmin arkasına Çince cümleler yazdım. Nokta koymadım. Aşktan bahsettiğime eminim. Çince devrik cümleler kurunca epey karışıyor aklım. Aslında noktasız cümle olmaz. Her neyse. Bugün de gelmedi.
13.Gün: Masamda bir ağaç büyüyor galiba. Oysa ben bile zor sığıyordum. Güneş alması için balkona çıkardım masayı. Davetsiz misafirim büyümeli. Güneş doğdu, battı. Yine gelmedi. Resme baktım yazdıklarım silinmiş. Unutulmasa bari.
14.Gün: Değişmiyormuş gibi ama bence hepimizden daha fazla değişiyor. Ve Güneş hepimizi biz farkında olmadan değiştiriyor. Ağacın bir ismi olsun istedim. Bari onun. Düşündüm ama aklımın içindeki soru işaretleri bir isme ulaşmamı engelledi. Ben de ağacın ismini Soru koydum. Meyveleri cevap olur umarım.
15.Gün: Bugün ilk defa balkonun altından geçen insanları fark ettim. İsimli ve yoğun insanları. Balkonun üstüne bakamadım; belki de ismim ve anlamım yukarlarda bir yerlerde. Bugün de gelemedi, gelmedi.
16.Gün: İsmim hiç olmazsa eğer… Korkmuyorum. Benim gibi sonsuzluğu bekleyen… Ben mi? Korkuyorum. Kapı açılmadı, açılamadı.
17.Gün: Günlerinde isimleri yok artık. Aklımda sadece Salı var. O da epey silik. Masamda yine bir film vardı ama bu sefer tamamen siyah. Konusu ben, oyuncuları ben. O belki filmdeydi. Ama kapıdan gelmedi, gelemedi. Belki de burada ama her yer karanlık…
18.Gün: Masam çiçeklerle doluydu bugün. Bir de geveze kuş. Beni o uyandırdı. Büyük ihtimalle gülümsemişimdir. Kuşun ayağına bir kâğıt bağlanmış. –Bana isim arama adaşız, yazıyor. Bu da ne demek? İsimsizliğin adaşlığı mı olur? Ben de cevap yazdım diğer ayağına bağladım. Kuşa resmi gösterdim defalarca. Resimdekine gitmesini tembihledim.
Sokak / Fotoğraf: Kara / Model: Emine Yılmaz

19.Gün: Kuş yine geldi. Ayağında hiçbir şey yoktu. Umarım geldiği yerde bir şeyler vardır. Kuşla konuştum. Sen diyemiyorum kuşa siz dedim. O yine öttü. Kuşlarda senler, sizler yok. Gece yatarken belki de kapı zili kuş sesidir diye düşündüm, korktum. Belki de gelmişti…
20.Gün: Kuş gelmedi. Büyük ihtimalle inanmadı bana. Ya da başka isimsizlerle konuşuyor. Bencil olmamalıyım. Tüm gün şiir yazdım umarım altına Laedri yazar okuyanlar. Şiirlerim bugün de okunmadı, okunamadı.
21.Gün: Çekip gitmeyi ciddi bir şekilde düşündüm. Ama kapıdan bu kadar uzaktayken ne kadar inandırıcı olur ki gitmek. Hele bir de gülüyorsam halime… Gün boyunca kapıya bile bakamadım giderim diye. Belki de açmıştır, belki de hiç…
22.Gün: Kapının bir ardı var mı? Olmalı çünkü ben oradan geldim. Ben mi? Gelebildiysem o da gelmeli. Resim de gidemiyor. Belki de boşuna bekliyorum. Gelmiştir o. Resimdir belki. Ne kadar çok şey bilmiyorum.
23.Gün: Hiçbir şey olmadı. Olamadı. Olamazdı.
24.Gün: Bugünün adını unutmamalıyım. Masaya kazıdım. Salı.
25.Gün: Kapı yanlış tercih olabilir. Balkonda oturdum. Geçmedi. Geçse tanırdım! Tanımalıydım. İsmini bilmediğim insanları da tanırım. Beni de biri tanımalı…
26.Gün: Ne kadar çok ismim varmış benim oysa ne kadar az anım… Anılarımı aradım belki de oralar da bir yerlerde. Bulamadım.
27.Gün: Sabah masamda ilginç bir kitap buldum. Birileri benim görevlerimde kullandığım kod isimlerimi yazmış. Buraya gelene kadar hepsi eksiksiz var ama sonrası yok. Ölmüş olmamalıyım. Ölülerinde isimleri olur. Ya o öldüyse. Bir ölüyü mü bekliyorum?
28.Gün: Gözlerimi açtığımda masanın üstünde çok değişik bir sürprizle karşılaştım. Ağaç ilk meyvesini vermiş. Boşuna ümitlenmişim Sorunun meyvesi yine bir soru. Ünleme bile razıydım… Hiç olmazsa ufak narin bir nokta. Heyhat. Gelmedi…
29.Gün: Ufak bir ümit olsa. Tüm sorulara saldırırdım. Tıpkı Don Kişot gibi. Çok az aralansa kapı kahraman olurdum. Kahraman olamasam bile bir isim sahibi…
30.Gün: Hala bekliyor olmam ümitli olduğum anlamına gelmiyor mu? Ümit neyden kaynaklanıyor ki? Masadan bu ağacı kesmeli! Korkarım ki gelsen de soru işaretleri yüzünden göremeyeceğim seni.
31.Gün: Her şeye rağmen Salı.
32.Gün: Bugün İstanbul resimleri vardı masada. İşin içine İstanbul girince ümitleniyorum. Kırmızı kalemle yazıyorum artık. Mavi ya da yeşil. Ama gelmedi.
33.Gün: Soru’nun yaprakları dökülüyor. Masa da mevsimler farklı. Kendimi tekrar ediyorum. Yapraklarım dökülmeli benim de. Kırmızı olmadı…
34.Gün: Bugün yine kuş sesleriyle uyandım ama kalktığımda yoktu. Belki de rüya idi. Tanımıyor beni belki de o yüzden gelmiyor diye düşündüm. Hemen elime kalemimi alıp, resmin arkasına kendimle ilgili bir şeyler yazmaya çalıştım ama ismimi yazmadan başlayamadım. Sonra eski isimlerimden bir kaçıyla yazmaya çalıştım ama nafile. Yazdıklarım beni değil parçacıklarımı anlatıyordu. Vazgeçtim… Belki de beni tanıyorsundur. Çok yorgunum bütün benler yorucu.
35.Gün: Az da olsa birlikte olmuşuzdur umarım yoksa neden bu kadar bekleyeyim ki. Ya da…
36.Gün: İlk defa bütün gece uyumadım. Gece bir umuttu. Gelmedin. Hala bekliyorum. Bir umut bulmuş olmalıyım. Umudum neye? Bilmiyorum… ✪