Fotoğraf: Pınar İlkiz / Van - Bitlis yolu

Tok öyküler: plates / cenazevvelsever / uçka

Emre Jr Öztoprak tok öyküleri ile Futuristika! okurlarıyla buluşuyor
Aralık '12

cenazevvelsever

cenaze haberini alır almaz mustabeyin evine doğru yola çıktık. son zamanlardaki en sevdiğim alışkanlığımdı bu. hem bilmemne köyü yardımlaşma ve dayanışma dernekleri cenaze sonrası tavuklu pilav ve ayran dağıtıyorlardı.

mustabeyin ölümünden dokuz yıl sonra eşi de yoğunbakımda sinyali kesmiş. çocuklara, hayvanlara, bitkilere, eşyalara ve hatta yetişkinlere anlayamayacakları şeyleri göstermekten, anlatmaktan büyük haz alıyorum. bir gün ben bunu duymuştum, -kaynağı belirsiz- hissediyorum, -alakasız- anlıyorum diyebilme ihtimalleri, of aman allahım.

dörtyaşındaya da ölümü anlattım. çocuğum cenaze var, sen de gelmek ister misin? cenaze ne demek? ölü. dedenin olduğu mezarlık var ya hani, onun gibi bir mezarlığa koyarız ölüleri. gelirim.

evin önüne geldik. kalabalık oluşturuldu. cenaze getirildi. iki demir sandalye üstüne tabut kondu. başımız sağ olsun, dostlarınız sağ olsun. yarış yapalım mı? şimdi olmaz sessizce beklemeliyiz. ama durunca çok canım sıkılıyo. sen de haklısın. gel biraz ileride koşalım ama bağırmak, kahkaha atmak yok. tamam. istediğini verirseniz kuralları sorgulamıyor. sen kazandın, aferin benim oğluma. yeter yoruldum, gel kucağıma duralım azıcık. dua dua dua, iyi biliriz. dua dua dua, helal olsun. cami yakın. tabutu kaldırın. tobut ne? yeşil örtülü tahta. cami avlusunun dışında beyaz parke taşlarına tek ayak üstünde basarak yarıştık. yine sen kazandın oğlum. orada da iyi biliriz. helal olsun. ölü severlere sınırsız konfor. mezarlık da yakın. tobutu kaldırın.

dikkatini çekti. kim var onun içinde? rahim kanseri olan sibel ablanın annesi. rayim ne? kanser ne? rahimden bebek çıkar. kanserse çıkamaz. hem konumuz o değil, tabut ve içindeki. nereye götürüyolar onu? mezarlığa dedim ya! ben dedemi çok özledim. e hiç görmedin ki onu çocuğum, sen doğduğunda o çoktan ölmüştü. olsun. peki. özlediysen gideriz mezarına, kuşlar için kaplara su koyar, topraktaki taşları ayıklarız. bu tobutu da toprağın altına mı koyacaklar? evet. yalnız mı kalacak artık?

karnın acıkmıştır, gel hadi tavuklu pilav kuyruğuna girelim. yarış!

plates

hayvanı herhangi bir uzvundan yakaladığında ve evine soktuğunda, o da halına sıçtığında, artık maymunluğunu iddia edemezsin. sevişmek dışında insanlığını da iddia etmek, bir o kadar plates.

kabala kabala, bir iki, bir iki kavala sokak, sarışaban, posta kodu yerinde yok. evi yakıldı selanikte. biz ahırda koyun, keçi, eşeğimizin yanı başında yatıyorduk zaten. kılımız kıpırdamadı yahut samanlardan görülmedi.

postane ne demek? mektubunu küçük kız vasıtasıyla elime ver. sen şehre evlen, ben askere gideyim. küçük kız büyüsün, askerden döneyim dört yıl sonra, ben eski küçük kızla evleneyim.

bir taş bulmuştuk adı mermer sanırım, kazdığımız kuyunun üstüne oturttuk. çevresine tahtalar diktik, tepesine kiremit bile kondurduk. 100 numara. ahırdan çıkıp karanlıkta sıkışıp, işedik sıçtık. inciraltı, dut yahut kiremit altı, üstü toprak, ateş, su, döktük kaynaktan.

kafayı kaldıramadık, haber olamadık bayraktan. savaş çıkarmış yine “ipneler”. yaşasın kral, hükümdar, padişah, sultan, han, hamam, külhan yandık. kayıkla kaçtık. sıtma sazlık ova balçık. dağa vurduk. sene bilmem kaç.

Fotoğraf: Pınar İlkiz / Van – Bitlis yolu

uçka

okurken kaçırılanlar, kimi uykudan kimi uykuya!

“…yaşadığımız evler lanetli. bu evde benden önce pis, talihsiz filmler çevirmişler. senin evde de olmuştur üç beş kötücül hikaye. problem bizde değil, eşyanın tabiatına ve uyduk hazır olan imana, bekleme yapma anne” diye başlar. tarlaya giderken radyo dinlemek günahtı bilirim. “anne ben dayım oldum. köyden kız alamadık, istanbullara dadandık” diye devam eder.

içki masasına oturmuş üstü çıplak, amcasına küfrediyor. neymiş tarlaları satıp yemişmiş. kendi memleketinde kebapçı açamadığına da kederliymiş. neymiş doğudan gelip buralarda evler, arabalar kazanıyorlarmış. olamadığı için tüm dünyaya kinli, hinli mendebur.

eskilerin küçüğüne sataşır, kendine: “ne zaman kurtuldun sol elindeki taharet kokusundan? asılmaya başladığında mı?” tuvalet kağıdı yoktuhenüz, bilirim. ilkgençlik yılları karanlık ve kanıtsızdır o dönem. ne atsan, nereye atsan denk gelir o koca kara deliğe. kara delik yolu düz gider. böyle güzel durma biçimi mi olur!

hepsi iç içe geçmiştir. anne radyo kadar, amca içki masası kadar eşyadır. tarla kendi kadar bereketli ya da çoraktır. nakıs, topal çolaktır. tabiat; insana kinli, hinli mendeburdur. örtünmüştür, çıplaktır. insan kadar kederdir.

  ✪

Elvan Alpay, Biophilia I Serisinden, 2012, Tuval üzerine karışık teknik, 180x 180 cm.
Önceki

[Elvan Alpay] Biophilia I

Sonraki

[Propaganda Yayınları/Can Başkent] “Okunası bir şeyler yayınlama meselesi…”