Yasemin’e
İnci’yle ayrıldıktan sekiz gün sonra İhsan, yanıma gelip daha önce hiç düşünmediğim bir şey fısıldadı kulağıma: Büyü. Onu gerçekten istiyorsan bir düşün bence, diye de ekledi. Ona böyle zırvalıklara inanmadığımı, sokağa atacak param olmadığını, âşık olduğumu ama aptal olmadığımı ve buna benzer daha pek çok şey söyledim ama yine de kafam karışmıştı. Merakıma yenik düşüp İhsan’dan telefon numarasını aldım ertesi gün. Müsait bir zamanda arayıp görüştüm. Çarşamba günü gece yarısı Bağcılar’daki Çınarlı çocuk parkına gelmemi söyledi. Yaptığı işin yasal bir iş olmadığını, tanınmamak için kılık değiştirip öyle geleceğini söyledi. Benim de kılık değiştirmeme gerek var mı diye sordum; sen bilirsin, dedi.
Peki ya ben seni nasıl tanıyacağım?
V For Vendetta kıyafeti giyip geleceğim.
Buluşmaya, İnci’yle ilk öpüştüğümüz günkü kostüm partisinde giydiğim örümcek adam kıyafetiyle gittim. Kapıdan girip ileri doğru yürüdüm. Sağa sola bakınıyordum ki arka tarafta birinin seslendiğini duydum. Başımı çevirir çevirmez arka tarafta, karanlıkta hareket eden bir karaltıyı fark ettim. Işığa doğru geldiğinde Darth Vader’ı gördüm.
V For Vendetta kıyafetiyle geleceğini söylemiştin?
V For Vendetta maskesini evde bulamayınca bununla gelmeyi istedim.
Parktaki bir banka oturup konuştuk. Adı Salman’mış. Aslında bir kimyagermiş. Bu işi hobi olarak yapıyormuş. İnci’yle ilgili sorular sordu sonra; adı neydi, kaç yaşındaydı, saçları ne renkti, en sevdiği yazar kimdi, futbolda ofsayt kuralını biliyor muydu? Bütün sorularını tek tek yanıtladım ama en sevdiği yazarın Alejandro Zambra olduğundan emin olmadığımı söyledim. Önemli değil, öylesine sormuştum zaten, dedi. Söylediğim her şeyi elindeki küçük bir deftere not ettikten sonra büyü için İnci’ye ait on iki adet saç teli, fotoğraf ve bir de koyun kalbi getirmemi istedi benden. Malzemeleri temin edip kendisini aradığımda, görüşme yeri ve saatini daha sonra bildireceğini söyledi. Parayı verirken bu işlere nasıl bulaştığını sordum laf arasında; insanları etkilemeyi seviyordum, dedi. Büyücülük, insanları etkilemek için ideal bir meslek!
Eve gider gitmez ilk işim İnci’nin facebook sayfasına girip en güzel fotoğrafını indirmek oldu. Ertesi gün işten eve dönerken onun gittiği kuaföre uğradım. İnci’nin saçlarına ihtiyacım olduğunu söyleyince kuafördeki kalfa; büyü için mi abi, diye sordu. Ne alakası var, sadece lazım, dedim. Büyü için saç isteyen çok olur da, onun için sordum. Veriyor musunuz peki? Müşterilerimizin izni olmadan saçlarını bir başkasına vermiyoruz ama bin lira karşılığında senin için bir güzellik yapabilirim, dedi. Önce küfür ettim. Sonra üç yüz lira teklif ettim. Çetin pazarlıklar sonucunda sekiz yüz liraya anlaşıp el sıkıştık. Birkaç hafta sonra kalfa arayıp istediğim saç tellerini gelip alabileceğimi söyledi. Son iş olarak, sakatatçıya uğrayıp koyun kalbi istedim. Olur, abi, başka bir şey lazım mı? diye sordu adam. Hayır, deyip teşekkür ettikten sonra koyun kalbini alıp eve gittim.
Eve gider gitmez Salman’ı arayıp istediği şeyleri hazırladığımı söyledim. Tamam, daha sonra seni arayıp yer ve saati söyleyeceğim, dedikten sonra telefonu yüzüme kapattı. Yarım saat sonra telefon çaldı. Arayan oydu, yarın aynı yer ve saatte orada ol, dedi.
Buluşmaya örümcek adam kıyafetiyle gittim yine. Salman ise Michael Jackson kıyafeti ile gelmişti bu sefer. Michael Jackson gibi sol koluna bant takmayı da ihmal etmemişti. İnci’nin fotoğrafını, on iki adet saç telini ve koyun kalbini verdim. İnci’nin fotoğrafına bakıp; kız bu mu? diye sordu.
Evet.
Güzel kızmış. Adı ne demiştin?
İnci.
Güzel isim.
Sen bu işi olmuş bil. Eve gidince üç kere ‘Quidquid latine dictum sit, altum viditur’ dedikten sonra üstüne bir bardak su iç ve uyu. Öyle bir büyü yapacağım ki, birkaç gün içinde kız gelip kollarına atılacak?
1 Gün
Alejandro Zambra’nın kitaplarını okudum. Kitapta hoşuma giden cümlelerin altını çizdim.
“Ben büyüyünce bir anı olacaktım”
“Bir şey, birisi, herhangi birisi hakkında, hatta insanın kendisi hakkında gerçek bir hikâye beklentisi içinde olması tuhaf, aptalca. Ama bir yanıyla da gerekli”
Zambra’nın Bonzai kitabındaki karakterler birbirlerine sürekli olarak yalan söylüyorlar. Eve Dönmenin Yolları’nda ise birbirlerine karşı fazla dürüstler. Birbirlerine dürüst olma isteği yüzünden ilişkilerini yürütemiyorlar. Hangi tür çiftler birbirini daha çok seviyordu; birbirlerine karşı dürüst olanlar mı yoksa sürekli yalan söyleyenler mi?
2 Gün
Onunla tanıştığımız günü düşündüm. Konserdeydik. Yanımda durmuş şarkılara eşlik ediyordu. Bir kere bile yanılmadı şarkıları söylerken. Konser sırasında bunu ona da söyledim, gülümsedi. Biraz sonra o da bana dönüp sen de hiç yanılmadın, dedi. Ben de ona gülümsedim. İsmini sordum; İnci, dedi. Bir kadına verilebilecek en güzel isim bu olmalı diye geçirdim içimden. Bunu ona da söyledim, yine gülümsedi. Biraz sonra dans etmeye başladık. İnci, beyaz kollarını hafifçe yukarı kaldırıp bedenini gelişi güzel savuruyor, küçük adımlarla kendi ekseni etrafında dönüp duruyordu karşımda. Bir kitapta okumuştum; “bir insanı yeterince tanımak istiyorsanız onu dans ederken izleyin.” O an için İnci’nin dans ederken kendini kaybetmek istediğini fakat buna cesareti olmadığını düşündüm. Bunu ona söylemedim tabii. Yeni tanıştığı biri hakkında hemen hüküm veren biri olduğumu düşünmesini istemedim. Konserden sonra birlikte yürüdük. Bazı ağaçların yanında durduk, yalnızca güzel bir ismi olduğu için bir sokaktan geçtik. Bir köprünün üzerinde durup altımızdan geçen azgın sulara baktık. İnci yol kenarlarındaki telefon direklerini saydı sürekli. Bir çeşit takıntıymış. Senin böyle takıntıların var mı? diye sordu. Bir kartpostal koleksiyonum var, dedim. Aynı şey değil, dedi. Kendimi sıradan biriymiş gibi hissettim birden. Adres soran, sigarasını yakmak için ateş isteyen herhangi biri gibi işte. Her insan sevdiği kişinin gözünde kendini özel hissetmek ister. Bilirsiniz bu duyguları. Onun ilgisini çekmek için birden bire ona dönüp, bir zamanlar bir rock grubum vardı, diye yalan söyledim. Taksim’de küçük bir barda sahne alıyorduk. Sonra ne oldu, diye sordu. Gruptaki çocuklar ‘Hip Hop’ yapmaya karar verince gruptan ayrıldım, dedim.
3. Gün
Sonsuzluğa doğru uzayıp gidiyor sanki yeşil. Islak çimenler ve İnci’nin çıplak ayakları. Rüzgâr, esiyor, diyor. Sorular. Bir deniz gibi köpürüp dalgalanıyor İnci’nin sesi. İtiraf. Mahcup bir mevcudiyet… Bir başkası olamamanın hayal kırıklığı… Örümcek adam olup olmaması önemli değildi. Bilet satan, otobüs bekleyen, bir kitabı okuduktan sonra hayatına kaldığı yerden devam edebilen her hangi biri işte…
4. Gün
Salman’ı aradım birkaç kere. Telefon her seferinde uzun uzun çaldı ama açmadı.
Akşam haberlerde onu gördüm sonra. Elleri kelepçeli olarak polis aracına bindiriliyordu. Dolandırıcının teki olduğunu söylüyorlardı televizyonda. Haberi alır almaz İhsan’ı arayıp küfür ettim. Örümcek adam kıyafetini de gidip çöpe attım.