Ece Ayhan Çağlar, 1990’ların sonunda 2000’li yılların başında Öküz Dergisi’nde önemli yazılar yazdı. Bu yazılar daha sonra Öküz’lemeler ismiyle yayımlandı. [Link].
Bu “Erkek emziren” metinleri, yayımlandığı dönemde takip etme şansına erdik. Etikçi Çağlar’ın, simsiyah mistizminin, yeraltına vurduğu keşişî sözünün dışına çıkıp, doğrudan dini konu ettiği, nadir, belki de tek yazısını, Kadıköylü bir sıkı dostumuzun arşivinden buraya almak istedik ki, 2012 yılında, tam da şu anda, birilerinin inancının ispatıdır diye kurban edilenleri hatırlayalım, mim koyalım dedik. Ne de olsa, bir zamanın tarih kazıcıları, olur da ayarsanız, diyecekler ki size, bize, bazılarımıza:
“Biz cumhuriyette hayvan gibi yaşadık”
– Futuristika!
“Yeni Sesler, Çatlak”
Ece Ayhan Çağlar
Öküz Dergisi, Nisan 2000, sayı:2000/4, s.2
Yahya Sezai Tezer diyor ki; (Avrupa din sonrası bir toplumdur. Bizdeyse altta İslamiyet diye bir zemin var. Başlangıçtan beri ve temelde İslamiyet askeri bir dindir. Türkiye’de yürüyen son olaylar da bunu göstermektedir. Adeta iki ordu çarpışmaktadır.) (Osmanlı’da şiddet dışında bir ihtilaf giderme mekanizması öğretilmemiştir. İslamiyet tarihinde de böyledir bu: sözgelimi ilk dört halifeden üçü, peygamberin torunları öldürülmüşlerdir.) (Bugünkü gençler de, yaşlılar kuşağının yarattığı fiili duruma siyasetle hiç ilgilenmemekle tepki gösteriyor.)(Savunma giderlerinin olağanüstü artması ilginçtir. Sanki çevremiz güçlü devletlerle örülüdür. Oysa böyle bir şey yoktur.)
Tabii toplumda patlamalar var, ama Hekimpaşa çöplüğü gibi yoksullar arasında. Benim aklıma De Sica’nın Milano Mucizesi filmi gelmektedir. Hızla yapılmakta olan gecekondular arasında çiroz gibi uzun boylu, zayıf bir adam balonlar satmaktadır. Birdenbire havalanır. Tutarlar ve bir yandan da adamın ağzına ekmek tıkarlar. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi. Açlıktan! Açlıktan!
Geçen yıl Hakkari’de çocuklar sabah kahvaltılarını çöplükte yapıyorlardı. Hançereleri EHMEK’e yatıyordu ancak. Nedende bizim okumuşlarımız bu çığlığa da tınmadılar. Böylesi bir aldırmazlık hiç görmedim bu topraklarda.
İlkçağ tarihi ve Ön Asya arkeolojisi hocası Doktor Eyüp Ay’a göre geçmiş dinlerin devamı İslam, bunu bir filtreden geçirerek yapıyor. Kurbanla, insan kendini tazeliyor. kan akıtmak, eski kültürlerde de önemli bir gelenek. Kan ile ruh arasında birebir ilişki kurulmuş. Kurban, bugünkü insanın atası homosapiens’in ortaya çıkışından Sümer Uygarlığı’na kadar isnanın tanrı ile tek ilişki kurma biçimidir. İnsanlar değişik sebeplerle kurban sunarlar. Ya işlenen bir suçtan bağışlanmak için kefaret kurbanı, ya da dilek kurbanıdır. Tanrı’nın iradesinin istenen şeye kanalize edilmesi amaçlanır, ayrıca tartışma konusu bir olayda da Tanrı’nın hakimliğine kurban üzerinden gidilir. Tanrı’nın kurbanı kabul ya da red ederek iradesini ishar eder. Biz de bu olaya ANIMAMUNDI deriz.
Tanrının tecelli ettiği yer anlamında. Mitolojik bir tasavvur. İslam literatüründe, Tanrı’nın tecelligahı insanın kalbidir.
Hazret Adem’in iki oğlunun kıssası da bir kurban olayını anlatır değil mi?
Evet Kitab-ı Mukeddes der ki, Habil hayvancılıkla uğraşıyor, semiz bir koç takdim etti. Kabil ise çiftçilikle uğraşıyor, kötü ürünlerinden bir demet buğday başağı sundu. Tanrı Habil’in kurbanını kabul etmedi. Bu konuda Kuran da paralel görüş belirtiyor. Arkeolojik anlamda kurban ya hayvan gibi kanlı bir takdimidir, ya da kansız olarak sıvı veya tahıldır.
Kurban edilen şeyin ilk ürün olması gerekir. Temiz ve kusursuz da.
Bu bütün dünya mitolojilerinde böyledir.
İnsan kurban etne geleneği ise milattan önce iki binli yılların başlarında Kenan (Filistin) diyarında görülmüştür. Bayram anlamındaki (iyd) ilk kez İslam’da ortaya çıkmıyor. Iyd Akatça bir kelime. Babil’de de iyd’ler, festivaller vardır, eskiden işgal edilen yerin Tanrısı da alınıp götürülürdü.
Ayrıca Tevrat’ta da kabul ediliyor ki Hazreti İbrahim’in ilk oğlu İsmail’dir. Ama Tanrı ikinci çocuk İshak’ı kabul ediyor. Böylesi olması doğal, çünkü yahudi geleneği anaerkildir. Hazreti İbrahim soyunu Sara ile sürdürür. Arap geleneği ise ataerkildir, soyu Hacer’in oğlu Hazreti İsmail’le sürdürür.
İshak Sara’nın ilk çocuğudur.
Dolayısıyla Hristiyanlar kurban kesmezler. Çünkü Hazreti İsa bütün insanlar adına bunu yaptı.
Böylece kurban kesmeyi ve kan akıtmayı yasaklamış oldu.
Osmanlı’nın hilafeti alınca, peygamberlere ait eşyanın Bağdat’tan alınıp İstanbul’a getirilişi de aynı sembolik anlamı taşır.
Tanrı’nın huzuruna bayram gününde tanışma anlamına gelen ARAFAT dağından inip kurban kesildiğinde varılmış olur. Dolayısıyla sizin dünyevi bütün rütbelerinizi tek tek söküyor. Dokunulmazlık anlamına gelen ihramı giydiriyor.
ECE AYHAN ✪