Fransız elektronik müzik bestecisi Pierre Henry, edebi metinlere doğaçlama beste yapmak gibi bir işin peşinde on yıllardır. Jules Verne, Victor Hugo, Lautréamont, Antonin Artaud, bestecinin temas ettiği yazarlar, şairler. Bizim ulaştığımız 1959 tarihli kayıt ise, Küçük Prens’in yazarı Antoine de Saint Exupéry hakkındaki radyo oyununa Henry tarafından yapılan ses müdahaleleri, bir nevi oyuna sesi damardan verme eylemi.Bir elektronik müzik kahini. Ses üzerine sözü, yaratılmış kelimeler üzerine sesi var.
Radyo tiyatrosundaki görselsizlik, sesi öne çıkarıyor kuşkusuz. Henry de efektlerle, dinleyiciyi oyuna çekiyor. Seslere ne zaman kafayı takmış? Çocukken mobilyalarda ritm tutarken dünyayı dinlemeye başladığında. O zaman gürültüye, garip seslere merakıyla yönünü değiştirmiş. Henry, Wagner seviyor, biraz huysuz adam. Kendisinin ise o kadar önemli biri olmadığını düşünüyor. Bir yandan, kolay tüketilir, popüler müzik çalışmaları da yapıyor. Bu tür çalışmalarında ses yapıları daha bütünleşik, ritmler tekdüze, bir voodoo ayini gibi. Henry pop müziğe böyle bakıyor: bir pagan ritüeli. Aşağıda, kendisine fakslanmış sorulara verdiği yanıtlar var. Asistanına bu soruları soran gazeteci rolünü vermiş Henry, sonra faks mesajıyla cevaplamış:
60’lı yıllarda Ceremony albümünde rock grubu Spookt Tooth ile çalıştınız. Neden?
Sanatsal değil ticari bir olaydı. Michel Colombier ile La Messe Pour Le Temps Present ve Les Jerks Electroniques albümlerinin başarısı, editörüm Philips’e İngiliz bir grupla tematik albüm yapmanın iyi bir fikir olduğu izlenimi verdi.
Elektronik müziğin popüler tarafıyla ilgilendiniz mi?
Bu tür bir durum pek umurumda değil. Çünkü müziğim asla gerçek anlamıyla elektronik olmadı. Benim müziğim kayıt için, elektro-akustik bir müzik. Bir yaratıcı asla çabuk gelecek başarı peşinde koşmaz.
Ama popüler müzikte elektroniğin durumuna bakıyor musunuz?
O alanda süre giden bir meraka ayıracak vaktim yok. kendi formüllerime ve sistemime sıkı sıkı sarılıyorum. Ayrıca bu müziğin giderek daha kirlendiğin düşünüyorum. Radyoda, sinemada, reklamlarda tamamen saygısızca yer alıyor. Şu anda sadece bir tek ses var bana kalırsa. Her yerde aynı sesi duyuyoruz. Standartlaştırılmış bir ses. Dijital olarak üretilmiş bir ses. Hepsi aynı sese çıkıyor, ki yüzyıl sonunda bu oldukça acı verici bir durum.
Konserlerinizde çok sayıda dinleyici olduğu görülüyor. Kendinizi bir rock star gibi hissediyor musunuz?
Konserlerimde büyük kitlelerin takdiriyle karşılaştım. Çalışmalarımdan kesitler sunduğum her yerde dinleyiciden çabuk tepki aldığıma inanıyorum. Ancak kayıtların yayınlanmasıyla birlikte dinleyici reaksiyonu oldukça az oluyor.
Çalışmalarınızı nasıl ayarlıyorsunuz? Klasik müzik bestecisi gibi mi çalışıyorsunuz? Önce yazıp sonra ses- ekipman, kayıt ya da edit aşamalarından mı geçiriyorsunuz?
Dediğiniz gibi… bu yeni yapılar, dediğini sistem, atı arabanın arkasına koşmak gibi. Tabi ki belirli bir yönde toparlanmalı, sade bir fikirle… Aklında belirli bir yapı, bir form olmalı. Ancak bu form temaya, işin karakterine ve tabi ki malzemeye göre değişiklik gösterebilir.
Ses nedir ya da çalışmalarınızdaki anlamı nedir?
Daha çok bir ifade. Çağdaş dijital ses oldukça gerçekçi, ancak bir yandan oldukça “gayrikişisel”. Bir kelime değil de bir atom, neredeyse “zahiri”. Kelimeler birleşince ifadeleri, söz öbeklerini oluşturuyor. Söz öbekleri ise benim tarafımdan birleştiriliyor.
1964 yılında bir gazete için kehanette bulunmuştunuz. Buna göre 2014 yılında elektronik müziğin ağırlık kazanacağını söylemiştiniz. Şu an (1984), o tarihe 30 yıl varken, elektronik müzik önemli bir yer kaplıyor. Gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu gelişmelerin hayal gücünün müzikal ve sessel olarak artışı olacağını söylemiştim. Çünkü elektroniği CD ROM ya da tüm iletişim teknikleriyle giydirmeye inanıyorum. bence bu macera müzikte çarpıtılmış sesle birlikte geri dönecek. Üzücü tabi, çünkü, örneğin, çok yaratıcı zekaya sahip insanlar gösteri dünyasında eritilecek. Synthesizer’larla dolup taşacaklar. Şimdi, müzikal bir yaşama ulaşacağımıza dair güçlü bir inancım var.
Film tutkunsunuz. Brigitte Massin stüdyoda bestelerinizi film senaryosu gibi yazdığınızı söylemişti. “Acousmatism” kavramı [Sinematogrofinin müzikal muadili] size hitap ediyor mu?
Filmlerle acousmatic kavramı arasında bir ilişki görmüyorum. Bence sinema yaşamı, ritmi hayal etme yoludur. Acousmatic ise yaşamı değiştirme yoludur. Sinemayla, perdede gösterilen filmleri karıştırmamak lazım.
Birçok insan artık evlerinde müzik dinliyor. Elektronik müzik, oturma odasına çekilmiş gibi. Sizin çalışmalarınızı çoğu ise sahne performansına göre tasarlanmış. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sahne sizin için neden bu kadar önemli?
Konser, sanatsal bir performanstır. Konser çalışması evde dinleme için tekrar kaydedilip editlenebilir. Ev için bir versiyon yaptığımda, o versiyon daha yakın bir dinleme durumunu amaçlar. Ama daha yoğun ve zengin olmalıdır. Her iki durum ya da versiyon da ilginçtir.
OKULSUZ BİR YAŞAM
Pierre Henry hiç okula gitmedi. Öğretmenleri evine geldi. hastalığı nedeniyle hiç durmadan jimnastik hareketleri yapmak zorunda olmasının, kendisinde oluşan güçlü ritm duygusuna etki ettiği düşünülür. Bu dönemde piyano ve perküsyon çalışır. Sinema tutkunudur. Haftada iki üç kez sinemaya gider. Fernand Leger’in “Le Ballet Mecanique” isimli çalışması, işitsellik ve görsellik arasında kurduğu bağ ile favorisidir.
1950-1970 arasında elektroakustik müzik bestecisi olarak çeşitli çalışmalar yapar, ilgi görür. Filmlere ve reklamlara özel çalışmalar yapar.
1970’li yıllardan itibaren kendisine yönelik ilgi azalsa da Henry bildiğinden şaşmaz. Hatta punk-rock ile anarşist temalara gönderme yapan çalışmalara yönelir. Çalışmaları iyice yeraltına çekilir. 1989 yılında Batı Almanya radyosunda her biri 180 dakika olan üç bölümlük Proust temalı radyo tiyatrosu çalışması “A La Recherche…” yayımlanır.
Daha sonra Futurama temasına da ilham olacak, 1967 tarihli Psyché Rock ve Saint Exupéry isimli çalışmaları. ✪