Dört yıl önce vizyona giren Ezel Akay’ın “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?” filmi üzerine Radikal’in iki ekinde Tarih Nerede Biter, Sanat Nerede Başlar, başlıklı bir yazı yayımlamıştım. Yazıda filmde geçen Orhan Gazi karakterinin tarihi bir kişilik ile kurgu kahramanı arasındaki farktan yola çıkarak filmi tartışmıştım.
Bugünlerde bu tartışmanın benzeri yine yapılmakta çeşitli televizyon kanallarındaki programlarda, gazete köşelerinde… Gündeme gelen tarihi kişiler Can Dündar’ın yarı belgesel filmindeki Atatürk, hala vizyonda olan Hür Adam filmiyle Bediüzzaman Said Nursi ve çok konuşulan, Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatının bir bölümünü anlatan Muhteşem Yüzyıl dizisi…
Hepsinin ortak noktası önemli tarihi kişileri anlatmaya çalışması… Peki neden tarihi figürü içeren her yeni çalışmada benzer tartışmalar yaşanıyor ve tartışmamıza rağmen bir adım ileriye gidemiyoruz. Burada iki temel nokta var. Birincisi toplum olarak tarihimizle henüz yüzleşememiş olmamız. Zira toplumun genel tarih bilgisi ortaokul ve lise kitaplarına dayanan popülist tarih bilgisine, anlayışına dayanmaktadır. Hepimizin bildiği üzere buradaki tarih bilgileri geçmişteki kahramanlıklar üzerine kurulu ve düşmanı denize dökmekle övünen satırlarla mevcut…
Üniversite yıllarında ise öğrencilerin gördükleri zorunlu inkılap Tarihi dersleri, Kenan Evren’in hediyesi olan 80 darbesinden sonra konan bir ders ve tek parti ideolojisini olumlayan ve bu dönemi kutsallaştıran bir ders… Bu derslerle yetinmiş genel toplum algısı haliyle ortaya konan tarihi kişilere de bu dar pencereden bakıyor. Zira anlatılan tarihi kişiler birer kahraman ve kahramanların hataları olmaz. Olsa bile görmezden gelinmeli, çünkü kahramanların düşmanları çoktur, onlara malzeme vermemek lazım…
Can Dündar’ın filmiyle ilgili tartışmaları hatırlayalım. Mustafa Kemal’in insani boyutu şimdiye kadar yapılmış çalışmalara göre biraz daha ön plana çıktığı için ne çok tartışılmıştı. Mustafa Kemal bu kadar içki içer miydi, eşi karşısında bu kadar zayıf mıydı vs… Şimdilerdeki Hür Adam filmindeki Said Nursi’nin Mustafa Kemal karşısında bacak bacak üstüne atması, Kemalistleri yine ayağa kaldırdı. Muhteşem Yüzyıl’daki dizide de, tarihi hataları bir kenara bırakırsak, buna benzer tartışmalar mevcut, Kanuni içki içer miydi, Harem’de hayat gerçekten böyle miydi, çocuklarımız bundan zarar görür mü ve bu satırları yazarken öğreniyorum ki, RTÜK diziyi uyarmış tarihi kişileri maneviyatına zarar verdiği için…
İkinci önemli husus, tarihi karakterle ideolojik olarak görmeye alışkın olmamız ve bu karakterlere sahip çıkanların bu kaygılar gütmesi… Mustafa Kemal’in içeren filmlerde onun ‘zayıflığını’ gösteren durumlara Kemalistlerin, Osmanlı dönemini içeren karakterlerin kurgu içinde ‘farklı’ anlatılmasında İslamcıların ve Türkçülerin tepkilerini görüyoruz. Peki bu tarihi karakterleri hangi kriterlere göre değerlendireceği biz, nasıl sahip çıkacağız, gerçekten sahip çıkmak zorunda mıyız? Onları ideolojiden bağımsız olarak sanat içinde insani yönlerini görmemiz mümkün değil mi, sahip çıkanların düşüncelerine uygun anlatılmadığında birileri sanatçılara hep haddini mi bildirecek?
Olaya ideolojik olarak baktığımızı düşünelim ve Mustafa Kemal’i örnek alalım. Kurtuluş savaşı döneminde, Hindistan Müslümanlarında maddi destek sağlamak adına buraya telgraflar çeken ve telgraflarında hadislerden, ayetlerden örnekler vererek yardım isteyen Mustafa Kemal İslamcı mıydı? Batılı işgalcilere karşı Sovyet Rusya’nın yardımını isterken kullandığı sosyalist üslup ve onlara hoş görünmek adına kurdurduğu Türkiye Komünist Partisi’ni düşündüğümüzde Mustafa Kemal için Sosyalist diyebilir miyiz? Peki, savaştan sonra batı sermayesini ülkeye çekmek için attığı adımlara baktığımızda Kapitalist diyebilir miyiz? Mustafa Kemal’in hayatının bu farklı bölümlerine ait film veya dizi çekmek isteyen yapımcıları, yönetmenleri nasıl eleştireceğiz? Mustafa Kemal’i farklı anlattığı için onları de eleştirecek miyiz, eleştirirken kriterimiz ne olacak? Ama sanırım onlara da hadlerini bildirecek Bülent Arınç gibi siyasetçiler çıkacaktır.
Tarihe mal olmuş kişilerin bugüne yansıtılmasında konjöktürel durumlar mutlaka dikkate alınmalıdır. Çünkü kahraman olanlar, ki kahraman olmayanların savunulduğu ve sanat içinde bu kadar tartışma götürdüğü pek görülmemiştir, kritik dönemlerde aldıkları kararlarla bugüne yansıyan geçmişe iz bırakmışlardır. Ama bunu yaparken de hep konjoktürel davranmışlardır. Bu davranışlarında ortaya koydukları cesaret için kahraman olmuşlardır. Unutmayalım ki, konjönktürel davranan kahramanlarda sürekli savunulan bir ideolojinin tutarlığını göremeyiz. Yukarıda Mustafa Kemal örneğinde olduğu gibi ya da Said Nursi’nin üç farklı dönemini anlatan filmindeki gibi… Bu sebeple aynı soruyu yineliyorum, Tarih nerede biter, sanat nerede başlar, tarihi anlatan sanat eserleri içinde… ✪